OSMANLI'DA HEDEF OKÇULUĞU ANTRENMANLARI

Klasik dönemde, Osmanlılarda iyice yaygınlık kazanan değişik okçuluk türleri ciddi hazırlık antrenmanlarını zorunlu kılıyordu. Yeni okçuların yetiştirilmesi, yetişkinlerin becerilerini korumaları ve halkın okçuluk heveslerinin tatmin edilmesine yönelik talepleri karşılayacak sivil ve askeri talimhaneler kurulmuştu. Ordu bünyesindeki okçuların idman yaptıkları askerî talimhaneler dışında, İstanbul’un çeşitli semtlerinde, hedef atışları yapılan ve birer ticarethane hüviyeti taşıyan 45 kadar sivil talimhane bulunuyordu. (1) Edirne ve Bursa gibi eski İmparatorluk merkezlerinde de bu tür ücretli talimhaneler vardı.(2) Spor salonu görünümündeki sabit talimhanelerden başka, açık alanlarda ya da şehir dışı mesire yerlerinde hedef atış hizmeti veren ücretli gezici talimhaneler de mevcuttu. Busbecq, bu talimhanelerde okçuluk antrenmanlarının yedi-sekiz yaşlarında başlayıp, on-on iki sene devam ettiğini ve böylece en küçük hedeflere dahi isabet kaydedilecek düzeye ulaşıldığını ifade etmektedir. Bir talimhanedeki gözlemlerini aktaran Busbecq, Türklerin, tahta ayaklı bir sehpa üzerine konmuş bir kalkanın üzerindeki bir mangırdan daha küçük beyaz dairenin etrafına, beş altı oku birbirine değmeyecek şekilde otuz kadem uzaklıktan dizebildiklerini kaydeder.(3)

16. yüzyıl sonlarına doğru İstanbul’a gelen Alman gezgin Lubenau da, Bayezıt meydanındaki küçük bir binada çok az bir ücret karşılığında okçuluk eğitmeninin yay tutma ve nişan alma hünerlerini öğrettiğine şahit olmuştu. (4) Fransız seyyah Thevenot, 1655-56 yıllarına ait notlarında, Türklerin ok atışlarını daha ziyade “hareket halinde” yaptıklarını, atlarını koşturup duvara yerleştirilmiş bir toprak kaba hayli uzaktan isabetle ok attıklarını belirtir.(5) Toprak ya da deri putalara at üzerinden yapılan atışlar aynı zamanda kabak okçuluğuna da hazırlık teşkil ediyor olmalıydı. III. Murad’ın düzenlettiği sünnet düğününe katılan bir İngiliz seyyahın gördüğü atlı puta atışı gösterisi tamamen kabak oyununu andırmaktadır: ”Meydanın iki başına aynı yükseklik ve uzaklıkta dörder çakıl yığını yapılıp, tepelerine ağaç saplı hedefler dikildi. 50 kadar okçu sipahi, bu iki öbek hedef arasında dörtnala at sürerek ve tam dönüş sırasında geriye ok atarak putaları vurdular. Tirkeşlerinden ok çıkarıp gezleyip atmaları o kadar çabuk oluyordu ki, gözle takip etmek hemen hemen imkânsızdı. Atışları bazen sağ, bazen sol elleriyle yapıyorlardı.”(6)

Gülhane Kasrı önündeki Kabak Meydanı’nda ise Enderun ve Bîrun halkından acemilerin cündilik eğitimleri kapsamında, haftanın Çarşamba ve Cumartesi günleri sırığın tepesindeki kabağı okla vurma çalışmaları yapılıyordu.(7) Cuma öğleden sonraları da At Meydanı’nda düzenlenen cirit ve atlı okçuluk gösterilerinde keskin cündiler becerilerini sergiliyorlardı.(8)

 

Kaynakçalar:

(1) Yücel, Türk Okçuluğu, s. 44, 45.

(2) Tayyib Gökbilgin, XV. – XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası (İstanbul 1952), s. 21.

(3) Ogier Ghiselin de Busbecq, Türkiye’yi Böyle Gördüm. Haz.: Ayşe Kurutluoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser, no:31, [ty, yy], s. 124.

(4) Reinhold Lubenau, Beschreibung der Reisen des Reinhold Lubenau, I, Ed.: W. Sahm (Königsberg 1912), s. 183-4.

(5) Jean de Thevenot, Travels in to the Levant (London 1687), s. 108-9.

(6) Yücel, Türk Okçuluğu, s. 46.

(7) Atıf Kahraman, Osmanlı Devleti’nde Spor (Ankara: Kültür Bakanlığı, 1995), s. 469

(8) Louis Gedeyn “Le Turc”, Journal et Correspondance (1623-1625). Publ.: A. Boppe (Paris 1909), s. 126.

(9) İbrahim Yıldıran, Osmanlılarda Atlı Hedef Okçuluğu: Kabak Oyunu

(10) Erhan Uzman, Türk Okçuluğu Üzerine Yazılar